Yıllar geçmişti.
Artık özlemediğini düşünüyor hatta biliyordu. Bundan da mendil aslında uzun zamandır hem de.
Onunla birlikte olduğu topraktan da ondan ayrıldığı zaman ayrılmıştı.
Toprağı da dili de aşkını da unuttuğunu sanmıştı.
Taa ki birkaç gün evveline kadar.
Hiç hesapta yokken, düşünülmeden, planlamadan bulmuştu kendini o ülkenin başka bir parçasında.
Ve o parçada içinin baştan aşağı parçalandığını ve tekrardan bir yap boz gibi birleştiğini hissetmişti.
Eksik parçalar yerli yerine oturmuş, iyi olup da bir şeylerin eksik olduğu o hissin ne olduğunu anlamıştı artık.
Üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun eksik olan o idi.
Onun belki de hayatı boyunca bir daha yerine koymayacağız o eksik ama belki de kendinden daha kendinin olan parçasını, onu.
Özlemişti. Deli gibi. Düşüncesi içini yaktı.
Eşsinin yokluğu kulaklarını... Ruhunu
Onca zamandır belki de ruhsuz ve inkar içinde yaşamış olması yakmıştı daha çok bir yanını.
Aslında herşey bir bütünün parçası idi.
Herşey bir olmak için birleşmiş ve sonra da aniden tuz buz olup dağılım gitmişti, benliği ve kendisi de birlikte.
Bir yabancı ruhunu bedenini onu dilini toprağını herşeyini almış kendinin yapmıştı nü ve artık ne kadar da uzun zaman geçmiş olursa olsun bunun değişmeyeceğini görmek , diğer herşeyin bir avuntudan öteye geçemeyeceğini teninde hissetmek açıtmıştı içini.
Bir daha hiç bilmemek hiç konuşmamak hiç dokunmamak .
Hayatta iken sanki bir ölüyü severmiş gibi için için yas tutmak ve gözyaşlarını yüzüne gülücükler yerleştirerek içine akıtmak, beynin onun adını sayıklarken dilin başka sözlerle avunması.
Bir sevilince hep seviliyormuş meğer.
Yeni yeni anlıyordu bir ömürlüktü bu yükü.
Artık hiç gerçekleşmeyecek tesadüflerin hayali ile geçecekti bir ömür. İçinde tek, dışardan bakan çift görünerek.