“Hamileyim”
Adam derin mavi bir
sessizlikle gözlerine bir an baktı, gülümsedi ve yemeğine devam etti.
“hamileyim ve ben bu çocuğu
doğurmak istemiyorum”
Adam yemeğine devam etti.
“hamileyim ve bu çocuğu
doğurmak istemiyorum. Daha şunun şurasında toplasan üç dört kere seviştik sana
korunmadığımı söylemiştim ama yine de dikkat etmedin”
Yemeğe devam ediyor arada
sırada konuşulan konu gündelik bir olaymış gibi bir ifade ile bakıyordu.
“beni duyuyorsun değil mi,
öyle bön bakmasana suratıma” diye patladı.
Sonunda
“ya ben bu çocuğu doğurmanı
istiyorum ama ya” diyebildi.
“manyak mısın oğlum ne
doğurması be, daha altı yedi aydır çıkıyoruz toplasan da üç dört kere seviştik
şimdi bir çocuk sahibi olmamız eksik”
“ya ama ben çok istiyorum”
dedi
Sanki suçlu olduğunu bilen
ama yaranarak işi kolaya sürüklemeye çalışan geri zekâlı bir çocuk gibi.
“hayır, kararım kesin” dedi
ve konu kapanmış oldu.
Konunun o akşam için kapanmış
olması adam tarafından tekrar açılmamak üzere kapanmış olmasını gerektirmiyordu
tabii ki.
Konuşmayı takip eden yirmi
gün boyunca adamdan konu ile ilgili çıt çıkmadı.
Ne çocuğu istediği konusunda,
ne de aldırmak için neler yapmaları gerektiği konusunda.
Sabırla beklemekte idi. Adam
elbet sorumluluğunun farkına varacak ve konuyu açacaktı.
Beklemeleri otuz günü
bulduğunda artık beklememeye karar verdi.
Doktorunu aradı.
Randevusunu aldı.
İşini gücünü ayarladı.
Sabah hastaneye yattı.
Ve istemediği adamın
istemediği çocuğunu aldırdı.
Narkozun etkisi geçene kadar
hastanede yattı ve akşam olunca kalmaya arkadaşının evine gitti.
Ertesi gün adam aradı. Hiçbir
şey söylemedi.
Sonraki gün de. Daha sonraki
gün de.
Aradan üç ay geçti.
Bir akşam tesadüfen hamilelik
konuşmasını yaptıkları aynı restoranda yemek yerken “ben aldırdım” dedi.
Adam allak bullak oldu.
Nasıl aldırdın, ne zaman
aldırdın, kime aldırdın, neden aldırdın, ne zaman aldırdın, neden bana haber
vermedin gibi panikten saçma sapan soruları artı sıra sorup durdu.
“neyin haberini verecektim ki
sana?” dedi sinirden gözlerinin taa içine alev alev bakarak.
“nasıl yani ya”diyebildi
“ne nasıl yani yası be, geri
zekâlı mısın oğlum sen! Sana söyledik üstünden üç ay geçti bir kere bile konu
ile ilgili bir şey sordun mu sen bana? Hayır.
“ya şey ben”
“ne şey beni be off…
Saçmalayıp durma karşımda Allah aşkına”
“bak oğlum benim böyle bir
adamla işim olmaz. Bu iş burada bitmiştir. Bunun bile sorumluluğunu alamayan
bir adamlı ben ne yapayım Allah aşkına sen bana söyler misin? Nasıl bir
sahiplenmedir bu. Korkuyor musun? Paran var mı? Hangi hastane? Ne zaman
gidiyoruz yani konu ile ilgili iki insanın orda olması gerekiyordu bana göre
ama ben tek başıma idim yani…
Param olmasa idi annemlerden
mi alacaktım yoksa birinden çocuk aldırmak için borç falan mı almam daha doğru
olurdu. Yok ya ben sana bir şey söyleyeyim mi bak sen var ya rezil herifin
tekisin… Rezil, sefil ve sorumsuz. Kusura bakma ama benden bu kadar” demesi ile
karşısında gayet erkeksi duran kendini bir şekilde savunmaya çalışan adam
gözyaşlarına boğuldu.
O da bir an sustu, durumun
nereye gittiğini tartmaya çalıştı ama hala çok sinirli idi.
Ve sanki adam karşısında
zırladıkça daha da sinirleniyordu.
Restoran sık gittikleri bir
yer olduğu için sahibini, garsonlarını ve ne yazık ki o gece de orda olan
müdavimlerini gayet iyi tanıyorlardı.
Hatta bunlardan biri de
kendisini birkaç sene evvel az biraz flört ettiği bir adamdı.
Yani durum gittikçe
batıyordu. Herkes kısık sesle konuşmaya başlamış, ufak tefek bakışlarla onların
masasında durumun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu artık.
Masadaki kadın sinir içinde
adam ise hüngür hüngür karı gibi
ağlamaktaydı.
Dışarıdan bakanlar için
oldukça eğlenceli bir sahne olduğu kesindi bu durumun.
İçten içe kendinin de hoşuna
gitmişti şu rezil adamı bu duruma sokmuş olması. Ama adam bu duruma gelmesi
onun bunun bedelini daha ağır ödemesinden geçmişti o da başka.
“valla ben bilmiyordum” gibi
cümleler yaşlarına, sümüklerine ve salyalarına batarak akıyordu suratından.
Durum daha da tahammül
edilemez bir durum almakta son sürat ilerliyordu.
“ben bilmiyordum, bilsem ben
böyle bir şey yapar mıyım sence ya…”
Dedi ve ikinci dublesinde
olduğu rakıdan büyük bir yudum indirdi.
Vurucu atışı yapmıştı.
Kadının bir cevap vermesi
gerekiyordu.
“evet yaparsın. Yaptın ya
işte bir de ne soruyorsun” diyebildi zaman kazanmak için.
“hayır ama sen bana
söylemedin ki, bilsem böyle yapar mıyıdım hiç, çok haksızlık ediyorsun ama bak
kalbim çok kırılıyor, ben bunları duymayı hiç hak etmedim ……..”
Şaka gibi diye düşündü bir
an, bir de yağ gibi suyun üzerine çıkmayı becermeye çalışıyordu. Neyse
uğraşacak değildi.
“neyse, dedi bana müsaade ben
eve gidiyorum”
“nereye gittiğini sanıyorsun
sen”
“benle geldin benle çıkarsın
buradan”
Deyip yine gözyaşlarına
boğuldu.
Bir müddet dediklerini o
kadar çok tekrarladı ve o da o kadar çok dinledi ve bıktı ki cevap vermesi
gerektiğini düşünmeye başladı.
Aslında doğru diyor dedi
içinden ben de ona haber vermedim ki.
Adam nasıl olmuş ve becermiş
ise yüzde bir milyon haklı olduğu bir konuda haklılığı ile ilgili kendinden
şüphe etmesini sağlayabilmişti.
Sessiz kaldı.
Gözlerinde hala kızgınlık
vardı ama yeterli olamadı.
Aslında nack out olarak galip
geldiği maçtan beraberlik ile ayrılmıştı.
Bu onun bu ilişkideki ilk
yenilgisi olacaktı.
Belki de o gece son iki cümle
başka türlü söylense idi ikisinin de hayatları çok başka yönlere ve kişilere
doğru akacaktı.
Haklılığı da, ayrılığı da
başka bir bahara kalmıştı böylece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder