22 Mayıs 2012 Salı

gerdek gecesi sinyalleri !



“Hamileyim”
Adam derin mavi bir sessizlikle gözlerine bir an baktı, gülümsedi ve yemeğine devam etti.
“hamileyim ve ben bu çocuğu doğurmak istemiyorum”
Adam yemeğine devam etti.
“hamileyim ve bu çocuğu doğurmak istemiyorum. Daha şunun şurasında toplasan üç dört kere seviştik sana korunmadığımı söylemiştim ama yine de dikkat etmedin”
Yemeğe devam ediyor arada sırada konuşulan konu gündelik bir olaymış gibi bir ifade ile bakıyordu.
“beni duyuyorsun değil mi, öyle bön bakmasana suratıma” diye patladı.
Sonunda
“ya ben bu çocuğu doğurmanı istiyorum ama ya” diyebildi.
“manyak mısın oğlum ne doğurması be, daha altı yedi aydır çıkıyoruz toplasan da üç dört kere seviştik şimdi bir çocuk sahibi olmamız eksik”
“ya ama ben çok istiyorum” dedi
Sanki suçlu olduğunu bilen ama yaranarak işi kolaya sürüklemeye çalışan geri zekâlı bir çocuk gibi.
“hayır, kararım kesin” dedi ve konu kapanmış oldu.
Konunun o akşam için kapanmış olması adam tarafından tekrar açılmamak üzere kapanmış olmasını gerektirmiyordu tabii ki.
Konuşmayı takip eden yirmi gün boyunca adamdan konu ile ilgili çıt çıkmadı.
Ne çocuğu istediği konusunda, ne de aldırmak için neler yapmaları gerektiği konusunda.
Sabırla beklemekte idi. Adam elbet sorumluluğunun farkına varacak ve konuyu açacaktı.
Beklemeleri otuz günü bulduğunda artık beklememeye karar verdi.
Doktorunu aradı.
Randevusunu aldı.
İşini gücünü ayarladı.
Sabah hastaneye yattı.
Ve istemediği adamın istemediği çocuğunu aldırdı.
Narkozun etkisi geçene kadar hastanede yattı ve akşam olunca kalmaya arkadaşının evine gitti.
Ertesi gün adam aradı. Hiçbir şey söylemedi.
Sonraki gün de. Daha sonraki gün de.
Aradan üç ay geçti.
Bir akşam tesadüfen hamilelik konuşmasını yaptıkları aynı restoranda yemek yerken “ben aldırdım” dedi.
Adam allak bullak oldu.
Nasıl aldırdın, ne zaman aldırdın, kime aldırdın, neden aldırdın, ne zaman aldırdın, neden bana haber vermedin gibi panikten saçma sapan soruları artı sıra sorup durdu.
“neyin haberini verecektim ki sana?” dedi sinirden gözlerinin taa içine alev alev bakarak.
“nasıl yani ya”diyebildi
“ne nasıl yani yası be, geri zekâlı mısın oğlum sen! Sana söyledik üstünden üç ay geçti bir kere bile konu ile ilgili bir şey sordun mu sen bana? Hayır.
“ya şey ben”
“ne şey beni be off… Saçmalayıp durma karşımda Allah aşkına”
“bak oğlum benim böyle bir adamla işim olmaz. Bu iş burada bitmiştir. Bunun bile sorumluluğunu alamayan bir adamlı ben ne yapayım Allah aşkına sen bana söyler misin? Nasıl bir sahiplenmedir bu. Korkuyor musun? Paran var mı? Hangi hastane? Ne zaman gidiyoruz yani konu ile ilgili iki insanın orda olması gerekiyordu bana göre ama ben tek başıma idim yani…
Param olmasa idi annemlerden mi alacaktım yoksa birinden çocuk aldırmak için borç falan mı almam daha doğru olurdu. Yok ya ben sana bir şey söyleyeyim mi bak sen var ya rezil herifin tekisin… Rezil, sefil ve sorumsuz. Kusura bakma ama benden bu kadar” demesi ile karşısında gayet erkeksi duran kendini bir şekilde savunmaya çalışan adam gözyaşlarına boğuldu.
O da bir an sustu, durumun nereye gittiğini tartmaya çalıştı ama hala çok sinirli idi.
Ve sanki adam karşısında zırladıkça daha da sinirleniyordu.
Restoran sık gittikleri bir yer olduğu için sahibini, garsonlarını ve ne yazık ki o gece de orda olan müdavimlerini gayet iyi tanıyorlardı.
Hatta bunlardan biri de kendisini birkaç sene evvel az biraz flört ettiği bir adamdı.
Yani durum gittikçe batıyordu. Herkes kısık sesle konuşmaya başlamış, ufak tefek bakışlarla onların masasında durumun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu artık.
Masadaki kadın sinir içinde adam ise hüngür hüngür  karı gibi ağlamaktaydı.
Dışarıdan bakanlar için oldukça eğlenceli bir sahne olduğu kesindi bu durumun.
İçten içe kendinin de hoşuna gitmişti şu rezil adamı bu duruma sokmuş olması. Ama adam bu duruma gelmesi onun bunun bedelini daha ağır ödemesinden geçmişti o da başka.
“valla ben bilmiyordum” gibi cümleler yaşlarına, sümüklerine ve salyalarına batarak akıyordu suratından.
Durum daha da tahammül edilemez bir durum almakta son sürat ilerliyordu.
“ben bilmiyordum, bilsem ben böyle bir şey yapar mıyım sence ya…”
Dedi ve ikinci dublesinde olduğu rakıdan büyük bir yudum indirdi.
Vurucu atışı yapmıştı.
Kadının bir cevap vermesi gerekiyordu.
“evet yaparsın. Yaptın ya işte bir de ne soruyorsun” diyebildi zaman kazanmak için.
“hayır ama sen bana söylemedin ki, bilsem böyle yapar mıyıdım hiç, çok haksızlık ediyorsun ama bak kalbim çok kırılıyor, ben bunları duymayı hiç hak etmedim ……..”
Şaka gibi diye düşündü bir an, bir de yağ gibi suyun üzerine çıkmayı becermeye çalışıyordu. Neyse uğraşacak değildi.
“neyse, dedi bana müsaade ben eve gidiyorum”
“nereye gittiğini sanıyorsun sen”
“benle geldin benle çıkarsın buradan”
Deyip yine gözyaşlarına boğuldu.
Bir müddet dediklerini o kadar çok tekrarladı ve o da o kadar çok dinledi ve bıktı ki cevap vermesi gerektiğini düşünmeye başladı.
Aslında doğru diyor dedi içinden ben de ona haber vermedim ki.
Adam nasıl olmuş ve becermiş ise yüzde bir milyon haklı olduğu bir konuda haklılığı ile ilgili kendinden şüphe etmesini sağlayabilmişti.
Sessiz kaldı.
Gözlerinde hala kızgınlık vardı ama yeterli olamadı.
Aslında nack out olarak galip geldiği maçtan beraberlik ile ayrılmıştı.
Bu onun bu ilişkideki ilk yenilgisi olacaktı.
Belki de o gece son iki cümle başka türlü söylense idi ikisinin de hayatları çok başka yönlere ve kişilere doğru akacaktı.
Haklılığı da, ayrılığı da başka bir bahara kalmıştı böylece.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder