kimse boşanmak için evlenmez. kimse kocasının ya da karısının kendisi,ni boynuzlayacağını düşünerek adım atmaz. en azından en başlarda. ama ne kadar başlarda...
en başlarda dedim ya!
bizim oğlan bir kıza aşık. kız da ona. aileler bunlara izin vermiyorlar. yani senin bildiğin normal flört bir anda dönüşüyor kara sevdaya.
oğlanın ailesi zengin. kızınki de. yani ikisi de hadi canım size ne biz başımızın çaresine bakarız deyip çekip gidecek cesareti göremiyor kendinde. yani ailenin paracıklarına sırt dönerek aşklarını yaşamak zor geliyor besbelli.
ama kanda delilik, akılda azlık, vicdanda da bokluk baki. bun aek olara da cepte para korunmakta.
neyse, aile oğlanı kendilerinin seçtiği hiç de fena olmayan bir kızla evlendirmeye karar veriyor.
oğlan da razı geliyor. kızla girip çıkıyorlar. kız oğlana aşık oluyor falan oğlan da gönüllü gibi işe..
bu arada eski sevgili ile ayrılınıyor. yenisi deneniyor.
bir müddet geçiyor. aileler paraları ortaya koyup nişanlar yapılıyor, evler alınıp döşeniyor. oğlan durumdan memenun ses etmiyor. nişanlısı ile el ele gezip tozuyor. arada da eski sevgiliye göz dağ vermek için gittiği yerlere adam yollatıp kızı rahatsız ediyor. doğum gününde takı yolluyor falan.
sözün kısası ben gitmiş olabilirim , başkası ile evlenmek üzere olabilirim ama sen benimsin, ne halt ettiğine dikkat et. seni de yanındakini de mıhlarım.. evet tarz biraz o minvalde...
neyse düğün günü gelip çatıyor.
en şahanesinden dolarların havalarda uçtuğu assolistlerin çıkarıldığı dönem...
göbekler atılıyor, içkiler içiliyor, damat da ne çekiyorsa çekiyor, kafası genelde iyi geziyor ama cebi de iyi olduğu için kimse farkına varmaya yeltenmiyor.
düğün gecesi ilerliyor. gelin ile damat davetlilerin yanında ayrılıp odalarına çekiliyorlar.
karı koca soyunuyor. yatağa giriyorlar.
kız bakire hali ile ...
adam taze karısını beceriyor.
önce kız banyoya giriyor. o çıkınca da adam.
adam banyodan çıkınca canı sıkılmış gibi bir surat takınıyor.
gelin anlamıyor.
ben biraz hava almak istiyorum sen uyu birazdan gelirim diyor.
kız ne desin peki diyor.
adam odadan çıkıyor.
gittiği yer kendi odasından pek uzak değil. koridorda şöyle bir tur attıktan sonra. kendi balayı odasının bitişiğindeki odaya giriyor.
yataktaki kadının yanına uzanıyor.
ve bütün geceyi eski sevgilisini koynunda geçiriyor.
iki oda iki kadın.
biri taze gelin diğeri eski sevgili.
adamın egosu göklerde uçuyor.
asıl amacı mı neymiş?
ailesine ders vermek.
kendi iflas edip meteliğe kurşun attığı, iki kadının da onu terk ettiği, ve kafayı iyice bulduğu bir gecede kendi anlattı.
hikaye doğru yani.
ve bütün yaşadığı acılar ve bitmişliğin içinde seneler sonra bu en mahrem hikayesini bana anlatırkenki gözündeki pırıltıyı görmek bile defşet verici idi...
ne kendi, ne aileler, ne o iki kadın mutlu olabildi...
arada kalan günahsız çocuklar, parçalanan ruhlar, kırılan kalpler, darmadağınık gururlardan başka geriye ancak sarhoş sofralarına meze bir hikaye kaldı...
en başlarda dedim ya!
bizim oğlan bir kıza aşık. kız da ona. aileler bunlara izin vermiyorlar. yani senin bildiğin normal flört bir anda dönüşüyor kara sevdaya.
oğlanın ailesi zengin. kızınki de. yani ikisi de hadi canım size ne biz başımızın çaresine bakarız deyip çekip gidecek cesareti göremiyor kendinde. yani ailenin paracıklarına sırt dönerek aşklarını yaşamak zor geliyor besbelli.
ama kanda delilik, akılda azlık, vicdanda da bokluk baki. bun aek olara da cepte para korunmakta.
neyse, aile oğlanı kendilerinin seçtiği hiç de fena olmayan bir kızla evlendirmeye karar veriyor.
oğlan da razı geliyor. kızla girip çıkıyorlar. kız oğlana aşık oluyor falan oğlan da gönüllü gibi işe..
bu arada eski sevgili ile ayrılınıyor. yenisi deneniyor.
bir müddet geçiyor. aileler paraları ortaya koyup nişanlar yapılıyor, evler alınıp döşeniyor. oğlan durumdan memenun ses etmiyor. nişanlısı ile el ele gezip tozuyor. arada da eski sevgiliye göz dağ vermek için gittiği yerlere adam yollatıp kızı rahatsız ediyor. doğum gününde takı yolluyor falan.
sözün kısası ben gitmiş olabilirim , başkası ile evlenmek üzere olabilirim ama sen benimsin, ne halt ettiğine dikkat et. seni de yanındakini de mıhlarım.. evet tarz biraz o minvalde...
neyse düğün günü gelip çatıyor.
en şahanesinden dolarların havalarda uçtuğu assolistlerin çıkarıldığı dönem...
göbekler atılıyor, içkiler içiliyor, damat da ne çekiyorsa çekiyor, kafası genelde iyi geziyor ama cebi de iyi olduğu için kimse farkına varmaya yeltenmiyor.
düğün gecesi ilerliyor. gelin ile damat davetlilerin yanında ayrılıp odalarına çekiliyorlar.
karı koca soyunuyor. yatağa giriyorlar.
kız bakire hali ile ...
adam taze karısını beceriyor.
önce kız banyoya giriyor. o çıkınca da adam.
adam banyodan çıkınca canı sıkılmış gibi bir surat takınıyor.
gelin anlamıyor.
ben biraz hava almak istiyorum sen uyu birazdan gelirim diyor.
kız ne desin peki diyor.
adam odadan çıkıyor.
gittiği yer kendi odasından pek uzak değil. koridorda şöyle bir tur attıktan sonra. kendi balayı odasının bitişiğindeki odaya giriyor.
yataktaki kadının yanına uzanıyor.
ve bütün geceyi eski sevgilisini koynunda geçiriyor.
iki oda iki kadın.
biri taze gelin diğeri eski sevgili.
adamın egosu göklerde uçuyor.
asıl amacı mı neymiş?
ailesine ders vermek.
kendi iflas edip meteliğe kurşun attığı, iki kadının da onu terk ettiği, ve kafayı iyice bulduğu bir gecede kendi anlattı.
hikaye doğru yani.
ve bütün yaşadığı acılar ve bitmişliğin içinde seneler sonra bu en mahrem hikayesini bana anlatırkenki gözündeki pırıltıyı görmek bile defşet verici idi...
ne kendi, ne aileler, ne o iki kadın mutlu olabildi...
arada kalan günahsız çocuklar, parçalanan ruhlar, kırılan kalpler, darmadağınık gururlardan başka geriye ancak sarhoş sofralarına meze bir hikaye kaldı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder