Hala vakti vardı. Hala vazgeçebilirdi. Hala özgürlüğünü koruyabilirdi ama basireti bağlanmıştı adeta.
Ev bakılmaya başlandı. Adamın ne kadar kıl bir tip olduğunu bildiği için ve uzun süre salonda hem karasızlıktan hem cimrilikten hem de ruhsuzluktan 45 mumluk ampul ile oturmak istemediğinden dolayı aslında gayet de hoş olan baştan aşağı ikinci el ama şık möbleli bir evi tutmuşlardı.
Tabak çanak dâhil her şey kullanılmıştı. Yatak, koltuk, TV her şey.
Kendisi iş çabuk bitti diye koca adayı da masrafın azlığına sevinmişti.
Ve birlikte yaşamaya başladılar.
Arada sırada teşebbüs edilen birleşmeler kalan on dokuz dakikadan birer ikişer eritip götürüyordu.
Ona da bahane düğün heyecanı, stres, bir düğün olsun da her şey bir yerli yerine otursunlar, bir eş dost akrabayı ağırlayalım, gelen hediyeleri açalım, bu gece sarılıp uyuyalım aşkımlar ile geçiştirilip gidiyordu.
Zaten ne arz vardı ne talep.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder