Sanki önceden biliyormuşçasına ki gayet iyi biliyordu başına gelecekleri, otelde kalacakları iki gece için yanına bir de bir kitap koymuştu bavuluna.
Genelde gerdek gecesi pek
kullanılmayan bir malzeme olan kitap onun gecesini kurtarıcısı olmuştu.
Kocası yanındaki tarafta
yastık ve yorganla bir bütün olmuş vaziyette horul horul uyumakta idi.
E ne yapsın zavallı
yorulmuştu besbelli!
Altını çizmemek gereken bir
konu…
Belki banyoda biraz fazla
vakit geçirmişimdir diye düşündü.
Kafasındaki yüz altmış adet
firketeyi ve boşaltılmış iki kutu spreyi, yüzünde maske gibi duran makyajını ve
sıkan gelinliğinden sonra bir duş yapmadan otelin gıcır gıcır çarşaflarına
temas etmeyi aklından bile geçirmemişti.
Baştan aşağıya sarı hareli
mermerlerle kaplı otel banyosunun şarıl şarıl akan suyu bütün gecenin sıkıntısını
bir nebze azaltmıştı.
Banyonun duvarında bulunan dik radyatör bloğunun
üzerinde sabahtan beri ısınması için bırakılmış olan yumuşacık bornozlardan
birinin içine kedi gibi kayıverdi.
Ne işim var benim burada ya
der gibi duvarı boydan boya kaplayan aynada kendine baktı, sonra da kendi kendine
sırıttı…
Aslında gece çok kötü
değildi…
Komik olarak hatırlayacağı
anlar bile olmuştu.
Ama tek bildiği birkaç hafta
sonra ellerinde olacak olan düğün videokasetini tek başına ve imrenerek ve
özenerek ve gururlanarak asla seyretmeyecek olması idi.
Seyretmesi yaşamasından daha
sıkıcı olacağı kesindi.
Zaten oldum olası düğün
dernekten hoşlanan biri olmamıştı.
Çok sayıda insanın katıldığı
davetleri hep samimiyetsiz bulmuştu.
Hiçbir gittiği düğün, nişan
töreninin eğlenceli geçtiğini hatırlamıyordu.
Herkes şikâyet edecek ya da
beğenmeyecek ya da eleştirecek, çekemeyecek, kıskanacak yani kısacası
arkanızdan laf edecek fırsat kollarlardı bu işlerde. Gelin güzel ama elbise
tapon, gelinlik şahane ama geline hiç yakışmamış, otel iyi ama menü seçimi çok
yanlış, yemekler iyi ama servis kötü her şey buz gibi, müzik bir felaket, çok
para harcanmış aman ne görgüsüzlük, geline takılan ne o öyle manda gözü kadar
bence taşlar lekeli, sen öyle düğün yap taktığı yüzüğe bak ben onu 15 yaşımdaki
kızıma vermem, ne o öyle o tombul poposuna bakmadan nasıl da giyinmiş, elbise
iyi ama dikiş çok faul olmuş, ve liste daha çooook uzar gider böylece…
İnsanlar asla oldukları gibi
olamıyorlardı.
Daha doğrusu sanki normal halleri
yanlışmış gibi hep başka bir şey olmaya çabalıyorlardı.
Genelde daha zayıf gösterir
diye korse ile giyilen temel rengi siyah olan dar gelen tuvaletler ki bazen
gecenin bir yarısında patlayan bir taraf yüzünden otel personeli iğne iplik
bulsun diye seferber edilir.
Bunlarla hareketler
kısıtlandığı için dans da hep bir tuhaf olur.
Bir de bu kadınlardan birine
kaza ara çarpacak olursanız ve eliniz kadının arka tarafına denk gelirse ertesi
güne hafif bir morarmaya şaşırmamalısınızdır çünkü asıl niyet olan taş gibi
görüntü gerçek olmuş ve vücut paçalı korseler sayesinde gerçekten de bir taşa
dönüştürülmüştür.
Sonra uzun gözükülsün diye
hiç alışık olunmayan topuklu pabuçlar giyilir.
Ve neticesinde gecenin ortalarına doğru
ayaklar şişer ve sığmazlar.
Hiçbir yere.
Bu durum düğün videolarını
seyredilirken çok iyi kavranabilinir.
Çünkü aynı insan özeneler
giyindiği dar elbisesi, uzun topuklu pabuçları ve genelde kulağının iki
yanından lüle yapılmış sarkıkları ve topuzu ile düğün salonuna girerken gayet
hoş ve alımlıdır.
Ancak, bu bayanın, düğünü terk ettiğindeki
görüntüsü ise bozulmuş topuzunun orasından burasından sarkan tutamlar, yemekten
şişmiş göbeğini artık içerde tutamayan korseden fışkıran kıvrımlar, içkiyi
fazla kaçıran kocasını dürterek videoda düzgün çıkmasını sağlamaya çalışan ama
kendisi de çok şahane durumda olmayan, kayık bir gülümseme yayan, makyajı
terden kötü bir şekilde akmış ve her zaman bir sağa bir sola birbirinden açık
adımlarla biraz Clint Eastwood vari bir yürüyüş sergiler bir abla haline döner.
Aslında biraz sindrellanın
arabashikayesidir bu…
Buna ek olarak çantasını,
kocasını, şalını ve masa çiçeğinden aşırdığı iki demeti de katarsak düğün
sonlarının çıkışı asla çekilmemesi gereken görüntülerden oluştuğuna kanaat
getirebiliriz.
Hayal etmemişti demek doğru
olmaz çünkü hiçbir zaman düğün gibi bir şeyi hayal etmemişti ama kendi
düğününün biraz daha kendini yansıtabileceğini, biraz daha samimi olabileceğini
düşünmüştü hep.
Ama her genç kızın başına
gelen onun da başına gelmiş, kazık kadar karı olmasına rağmen kocasının
ailesinin isteklerine en sonunda boyun eğmiş ve hayatı boyunca gitmekten nefret
ettiği ve dalga geçtiği düğünlerden biri de kendisininki olmuştu.
Gerçekten ama ne işi vardı bu
yatak odasında!
Hiçbir şekilde ilgisini çekmeyen,
gurur duymadığı, hayranlık beslemediği, feci şekilde sıradan ve sıkıcı bu
adamla…
Bunca sene sonunda bununla
evlensin diye mi beklemişti…
Salak diye düşündü kendi
kendine…
Sonar uzandığı yatağın sağ
kenarından kalktı, kalksa da yatsa da zaten adamın ruhu duymuyordu nasıl olsa…
Odanın diğer tarafında bulunan ısıtıcıya su koyup ısıttı, buzdolabının yanında
duran ve belli ki balayı çiftleri için özel olarak odalara bırakılan minik
pastalardan bir tabak aldı, kaynayan çaya bir lipton earl grey daldırdı, bir de
sarı paketli tatlandırıcı attı içine.
Muhteşem manzaralı balayı
süitinin bari yemeğinin ve manzarasının tadını çıkarayım diye düşündü, zaten
diğer taraftan da gelecek pek bir hayır yok gibi gözüküyordu.
Hem acayip de acıkmıştı.
Belki biraz tatlı ve çay onu kendine getirip bu olumsuz düşüncelerden
uzaklaşmasını sağlayabilirdi.
Bunu aslında safça ve salakça
bulmasına rağmen içten de dilemiyordu değildi.
Madem bu işe kalkışmıştı
bunun gerekliliklerini yerine getirmeye, sabırlı, anlayışlı ve biraz da göz
yummaya karar vermişti.
Sonuçta evlendiği adam kötü
bir adam değildi.
Yani kötü derken kimseyi
falan öldürmüşlüğü yoktu.
Ailesi de düzgündü.
Ailesi kendisini seviyor gibi
görünüyordu.
Adam da erkek olarak olmasa
da insan olarak ona nazik ve sevecen davranıyordu.
Yani yürümemesi için ortada
pek bir sebep gözükmemekteydi.
Etrafında bildiği, tanıdığı,
gördüğü kaç evlilik şahane seks, olağanüstü beyin uyuşması, ortak zevkler,
karşılıklı sonsuz sevgi ve saygıya dayalı idi ki zaten.
Dışarıdan bakınca hepsi birer
Polyannaa ama içlerine girince birer kâbus evine dönüyordu çoğu.
Adamların cesaretli
olanlarının metresleri, cesaretsizlerinin de sadece masumca kırıştırdıkları
kadınlar vardı.
Kadınların çoğu durumun
farkında idiler.
Ama genelde susmayı tercih
ediyorlardı.
Sessizlikleri ile kocalarına
aslında ne haltlar karıştırdıklarının farkında olduklarını ima edip kredi
kartlarının patlatmalarına ses çıkarmamalarını sağlıyorlardı. Görünen o ki bu durum uzunca bir süre idare
edilebiliniyordu.
Bazen işin ucunu kaçıran adam
kredi kartı ödemeleri ile idare edemeyip gösterilen ”büyük anlayışa” daha
“büyük bir teşekkür” etmek zorunda bırakılıyordu.
Mesela daha büyük bir cip
veya daha büyük bir tek taş gibi.
Eğer adam zengin ise bu işin
suyu sonuna kadar çıkarılıyordu genelde, hele bir de çocuk yapılmış ise.
Gururu beş paralık olmuş
kadın bu durumda kendini hiçe sayıp çocuklarını ortaya koyar ve asla boşanmaya
razı gelmez.
Aslında adamın ev, aile falan
diye hiçbir olgusu kalmamıştır.
Metresine ev açmıştı ve bunu
el âlem bilmektedir, karısı da dâhil.
Karısının mücevhercisinden
metresine karısına asla almadığı takılar hediye edilmektedir, karısı ile aynı
arabayı kullanmaktadır.
Ama karısı eve dahi uğramayan
adamı asla boşamaz. Sebep mi?
Zaten o metres kendisi esas
kadındır.
Bir gün ondan sıkılınca
döneceği yer yuvasıdır.
Ne yani musluğun tepesinde
oturmuşken boşasın da sadece her ay alacağı nafaka ile mi geçinsin?
Yani, adamın kazandığı,
kazanacağı bütün o paraları öteki orospulara mı kaptırsın?
Tabii ki hayır.
Kan kusar kızılcık şerbeti
içtim der ve yuvasını korumak üzere kanatlarını gerip oturur.
Biraz ekmek elden su gölden
ama olsun buna sadece ve sadece ailesi için katlanmaktadır.
Bu kadınlar mağdur rolü için
yaratılmış ilahelerdir.
Hiçbir tatil, eğlence, kumar,
kılık, kıyafet, davetten geri kalmazlar. Sürekli saçlar yapılı, eller
manikürlüdür.
Evde en az iki hizmetçi ve on
yaşına yaklaşmış olan çocukların ablaları vardır.
Bu tür kadınlardan sürekli
personel şikâyeti dinlemek adettendir.
Kocalarından alamadıkları
hınçlarını sürekli kovup yenilerini işe aldıkları hizmetlilerden çıkartır
gibidirler adeta.
Aman tamam ya şu şahane
manzaranın karşısında, arkasında balayı gecesinde kıçında pireler uçarak arada
da yorganda doğal hava boşlukları yaratan kocası varken başka karıların ne
yaptıklarından ona neydi ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder