22 Nisan 2012 Pazar

ATEŞLİ GERDEĞİN SİNYALLERİ





Sanki önceden biliyormuşçasına ki gayet iyi biliyordu başına gelecekleri, otelde kalacakları iki gece için yanına bir de bir kitap koymuştu bavuluna.
Genelde gerdek gecesi pek kullanılmayan bir malzeme olan kitap onun gecesini kurtarıcısı olmuştu.
Kocası yanındaki tarafta yastık ve yorganla bir bütün olmuş vaziyette horul horul uyumakta idi.
E ne yapsın zavallı yorulmuştu besbelli!
Altını çizmemek gereken bir konu…
Belki banyoda biraz fazla vakit geçirmişimdir diye düşündü.
Kafasındaki yüz altmış adet firketeyi ve boşaltılmış iki kutu spreyi, yüzünde maske gibi duran makyajını ve sıkan gelinliğinden sonra bir duş yapmadan otelin gıcır gıcır çarşaflarına temas etmeyi aklından bile geçirmemişti.
Baştan aşağıya sarı hareli mermerlerle kaplı otel banyosunun şarıl şarıl akan suyu bütün gecenin sıkıntısını bir nebze azaltmıştı. 
Banyonun  duvarında bulunan dik radyatör bloğunun üzerinde sabahtan beri ısınması için bırakılmış olan yumuşacık bornozlardan birinin içine kedi gibi kayıverdi.
Ne işim var benim burada ya der gibi duvarı boydan boya kaplayan aynada kendine baktı, sonra da kendi kendine sırıttı…
Aslında gece çok kötü değildi…
Komik olarak hatırlayacağı anlar bile olmuştu.
Ama tek bildiği birkaç hafta sonra ellerinde olacak olan düğün videokasetini tek başına ve imrenerek ve özenerek ve gururlanarak asla seyretmeyecek olması idi.
Seyretmesi yaşamasından daha sıkıcı olacağı kesindi.
Zaten oldum olası düğün dernekten hoşlanan biri olmamıştı.
Çok sayıda insanın katıldığı davetleri hep samimiyetsiz bulmuştu.
Hiçbir gittiği düğün, nişan töreninin eğlenceli geçtiğini hatırlamıyordu.
Herkes şikâyet edecek ya da beğenmeyecek ya da eleştirecek, çekemeyecek, kıskanacak yani kısacası arkanızdan laf edecek fırsat kollarlardı bu işlerde. Gelin güzel ama elbise tapon, gelinlik şahane ama geline hiç yakışmamış, otel iyi ama menü seçimi çok yanlış, yemekler iyi ama servis kötü her şey buz gibi, müzik bir felaket, çok para harcanmış aman ne görgüsüzlük, geline takılan ne o öyle manda gözü kadar bence taşlar lekeli, sen öyle düğün yap taktığı yüzüğe bak ben onu 15 yaşımdaki kızıma vermem, ne o öyle o tombul poposuna bakmadan nasıl da giyinmiş, elbise iyi ama dikiş çok faul olmuş, ve liste daha çooook uzar gider böylece…
İnsanlar asla oldukları gibi olamıyorlardı.
Daha doğrusu sanki normal halleri yanlışmış gibi hep başka bir şey olmaya çabalıyorlardı.
Genelde daha zayıf gösterir diye korse ile giyilen temel rengi siyah olan dar gelen tuvaletler ki bazen gecenin bir yarısında patlayan bir taraf yüzünden otel personeli iğne iplik bulsun diye seferber edilir.
Bunlarla hareketler kısıtlandığı için dans da hep bir tuhaf olur.
Bir de bu kadınlardan birine kaza ara çarpacak olursanız ve eliniz kadının arka tarafına denk gelirse ertesi güne hafif bir morarmaya şaşırmamalısınızdır çünkü asıl niyet olan taş gibi görüntü gerçek olmuş ve vücut paçalı korseler sayesinde gerçekten de bir taşa dönüştürülmüştür.
Sonra uzun gözükülsün diye hiç alışık olunmayan topuklu pabuçlar giyilir.
 Ve neticesinde gecenin ortalarına doğru ayaklar şişer ve sığmazlar.
Hiçbir yere.
Bu durum düğün videolarını seyredilirken çok iyi kavranabilinir.
Çünkü aynı insan özeneler giyindiği dar elbisesi, uzun topuklu pabuçları ve genelde kulağının iki yanından lüle yapılmış sarkıkları ve topuzu ile düğün salonuna girerken gayet hoş ve alımlıdır.
 Ancak, bu bayanın, düğünü terk ettiğindeki görüntüsü ise bozulmuş topuzunun orasından burasından sarkan tutamlar, yemekten şişmiş göbeğini artık içerde tutamayan korseden fışkıran kıvrımlar, içkiyi fazla kaçıran kocasını dürterek videoda düzgün çıkmasını sağlamaya çalışan ama kendisi de çok şahane durumda olmayan, kayık bir gülümseme yayan, makyajı terden kötü bir şekilde akmış ve her zaman bir sağa bir sola birbirinden açık adımlarla biraz Clint Eastwood vari bir yürüyüş sergiler bir abla haline döner.
Aslında biraz sindrellanın arabashikayesidir bu…
Buna ek olarak çantasını, kocasını, şalını ve masa çiçeğinden aşırdığı iki demeti de katarsak düğün sonlarının çıkışı asla çekilmemesi gereken görüntülerden oluştuğuna kanaat getirebiliriz.
Hayal etmemişti demek doğru olmaz çünkü hiçbir zaman düğün gibi bir şeyi hayal etmemişti ama kendi düğününün biraz daha kendini yansıtabileceğini, biraz daha samimi olabileceğini düşünmüştü hep.
Ama her genç kızın başına gelen onun da başına gelmiş, kazık kadar karı olmasına rağmen kocasının ailesinin isteklerine en sonunda boyun eğmiş ve hayatı boyunca gitmekten nefret ettiği ve dalga geçtiği düğünlerden biri de kendisininki olmuştu.
Gerçekten ama ne işi vardı bu yatak odasında!
Hiçbir şekilde ilgisini çekmeyen, gurur duymadığı, hayranlık beslemediği, feci şekilde sıradan ve sıkıcı bu adamla…
Bunca sene sonunda bununla evlensin diye mi beklemişti…
Salak diye düşündü kendi kendine…
Sonar uzandığı yatağın sağ kenarından kalktı, kalksa da yatsa da zaten adamın ruhu duymuyordu nasıl olsa… Odanın diğer tarafında bulunan ısıtıcıya su koyup ısıttı, buzdolabının yanında duran ve belli ki balayı çiftleri için özel olarak odalara bırakılan minik pastalardan bir tabak aldı, kaynayan çaya bir lipton earl grey daldırdı, bir de sarı paketli tatlandırıcı attı içine.
Muhteşem manzaralı balayı süitinin bari yemeğinin ve manzarasının tadını çıkarayım diye düşündü, zaten diğer taraftan da gelecek pek bir hayır yok gibi gözüküyordu.
Hem acayip de acıkmıştı. Belki biraz tatlı ve çay onu kendine getirip bu olumsuz düşüncelerden uzaklaşmasını sağlayabilirdi.
Bunu aslında safça ve salakça bulmasına rağmen içten de dilemiyordu değildi.
Madem bu işe kalkışmıştı bunun gerekliliklerini yerine getirmeye, sabırlı, anlayışlı ve biraz da göz yummaya karar vermişti.
Sonuçta evlendiği adam kötü bir adam değildi.
Yani kötü derken kimseyi falan öldürmüşlüğü yoktu.
Ailesi de düzgündü.
Ailesi kendisini seviyor gibi görünüyordu.
Adam da erkek olarak olmasa da insan olarak ona nazik ve sevecen davranıyordu.
Yani yürümemesi için ortada pek bir sebep gözükmemekteydi.
Etrafında bildiği, tanıdığı, gördüğü kaç evlilik şahane seks, olağanüstü beyin uyuşması, ortak zevkler, karşılıklı sonsuz sevgi ve saygıya dayalı idi ki zaten.
Dışarıdan bakınca hepsi birer Polyannaa ama içlerine girince birer kâbus evine dönüyordu çoğu.
Adamların cesaretli olanlarının metresleri, cesaretsizlerinin de sadece masumca kırıştırdıkları kadınlar vardı.
Kadınların çoğu durumun farkında idiler.
Ama genelde susmayı tercih ediyorlardı.
Sessizlikleri ile kocalarına aslında ne haltlar karıştırdıklarının farkında olduklarını ima edip kredi kartlarının patlatmalarına ses çıkarmamalarını sağlıyorlardı.  Görünen o ki bu durum uzunca bir süre idare edilebiliniyordu.
Bazen işin ucunu kaçıran adam kredi kartı ödemeleri ile idare edemeyip gösterilen ”büyük anlayışa” daha “büyük bir teşekkür” etmek zorunda bırakılıyordu.
Mesela daha büyük bir cip veya daha büyük bir tek taş gibi.
Eğer adam zengin ise bu işin suyu sonuna kadar çıkarılıyordu genelde, hele bir de çocuk yapılmış ise.
Gururu beş paralık olmuş kadın bu durumda kendini hiçe sayıp çocuklarını ortaya koyar ve asla boşanmaya razı gelmez.
Aslında adamın ev, aile falan diye hiçbir olgusu kalmamıştır.
Metresine ev açmıştı ve bunu el âlem bilmektedir, karısı da dâhil.
Karısının mücevhercisinden metresine karısına asla almadığı takılar hediye edilmektedir, karısı ile aynı arabayı kullanmaktadır.
Ama karısı eve dahi uğramayan adamı asla boşamaz. Sebep mi?
Zaten o metres kendisi esas kadındır.
Bir gün ondan sıkılınca döneceği yer yuvasıdır.
Ne yani musluğun tepesinde oturmuşken boşasın da sadece her ay alacağı nafaka ile mi geçinsin? 
Yani, adamın kazandığı, kazanacağı bütün o paraları öteki orospulara mı kaptırsın?
Tabii ki hayır.
Kan kusar kızılcık şerbeti içtim der ve yuvasını korumak üzere kanatlarını gerip oturur.
Biraz ekmek elden su gölden ama olsun buna sadece ve sadece ailesi için katlanmaktadır.
Bu kadınlar mağdur rolü için yaratılmış ilahelerdir.
Hiçbir tatil, eğlence, kumar, kılık, kıyafet, davetten geri kalmazlar. Sürekli saçlar yapılı, eller manikürlüdür.
Evde en az iki hizmetçi ve on yaşına yaklaşmış olan çocukların ablaları vardır.
Bu tür kadınlardan sürekli personel şikâyeti dinlemek adettendir.
Kocalarından alamadıkları hınçlarını sürekli kovup yenilerini işe aldıkları hizmetlilerden çıkartır gibidirler adeta.
Aman tamam ya şu şahane manzaranın karşısında, arkasında balayı gecesinde kıçında pireler uçarak arada da yorganda doğal hava boşlukları yaratan kocası varken başka karıların ne yaptıklarından ona neydi ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder